MİRAS HUKUKU
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedir?
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 611 ila 619’uncu maddeleri arasında (10 madde) düzenlenmiştir.
Sözleşme, TBK madde 611’de şu şekilde tanımlanmıştır:
“Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.”
Bu sözleşme, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşmedir.
Ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer.[1]
Bakım borçlusunun mirasçı olarak atanmasının sonuçları nedir?
Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı olarak atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır.[2]
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım borçlusunun yükümlülükleri nelerdir?
Bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkisine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır.[3]
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi hangi hallerde feshedilebilir?
Sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı vardır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilecek, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilecektir.[4]
“II. Önel verilmeksizin fesih
MADDE 617- Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur.”
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin feshi geçmişe yürür mü?
Yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilir. Fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden bakım alacaklısı verdiği şeyi geri isteme hakkına sahip olacaktır.[5]
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısına kaydı hayat şartıyla irat bağlanması ne anlama gelmektedir?
Yargıtay uygulamasına göre, sözleşmenin sürdürülemez hale gelmesinde tarafların kusur durumu, sözleşmeye konu taşınmazın değeri, getireceği gelir ve tarafların ekonomik durumu gibi hususlar değerlendirilerek, sözleşmenin feshi halinde bakım borçlusu lehine TBK m.617/son gereğince, kaydı hayat şartıyla irat bağlanması mümkündür.
“Uyuşmazlığın değinilen hüküm (TBK'nin 617/son maddesi) uyarınca çözüme bağlanması; bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkânlarının ortadan kalktığı ya da büyük ölçüde sınırlandığı haller için düşünülmelidir. Bunun yanı sıra, takdir edilecek gelir, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.”[6]
“Madde 617/Son - Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.”
Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tarafları arasında boşanma davası devam ediyorsa, sözleşmenin feshi davasına bakan mahkeme boşanma davasının sonucunu beklemeli midir?
Yargıtay’a göre, boşanma davasının sonucu, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptali davasının sonucunu etkileyeceğinden, boşanma davasının sonucu beklenmelidir.
KARAR: “Taraflar arasında görülen boşanma davasının neticesinin TBK'nin 617. maddesi uyarınca eldeki davanın sonucuna etkili olacağı, ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/69E-2013/49K sayılı dava dosyasının sonucunun beklenmesi, anılan dava dosyasının içeriğinin toplanan ve toplanacak delillerle birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuş…” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2016/12602 Karar: 2019/5056 Karar Tarihi: 07.10.2019
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapan tarafların boşanmaları durumunda, sözleşme gereği bakım borçlusuna devredilmiş olan taşınmazın tapusu bakım alacaklısına döner mi?
Tarafların Kusur durumuna bağlı olarak tapu iptal edilerek bakım alacaklısına dönebilir.
Yargıtay’a göre; tarafların boşanmada eşit kusurlu olmaları halinde, ölünceye kadar bozma sözleşmesiyle devredilen tapunun iptal edilmemesi ve bakım alacaklısı lehine Türk Borçlar Kanunu’nun 617/son maddesi gereğince uygun bir irat bağlanması gerekir.[7]
Yargıtay’a göre; boşanma davasında ölünceye kadar bakma borçlusu kadının tam kusurlu olduğuna karar verildiğinden ölünceye kadar bakma sözleşmesi iptal edilmelidir.[8]
Yargıtay kararına konu olan olayda; taraflar boşanmışlar, ancak boşanmaya neden olan kusur bakım alacaklısındadır. Bu durumda Yargıtay'a göre bakım alacaklısı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası reddedilmeli, diğer anlatımla tapu tapuyu ölünceye kadar bakma sözleşmesi borçlusu üzerinde bırakmalı ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile taşınmazın durumunu dikkate alarak ve gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırarak bakım alacaklısı lehine kaydı hayat şartıyla bir irat belirlemelidir.[9]
Yargıtay’a göre, bakım borcunun yerine getirilememesinde bakım borçlusunun bir kusuru yoksa tapu iptal edilmeyip bakım borçlusu üzerinde bırakılmalı, bakım alacaklısına muayyen bir irat bağlanmalıdır.[10]
ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİNE İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
1-) Boşanma davasında ölünceye kadar bakma borçlusu kadının tam kusurlu olduğuna karar verildiğinden ölünceye kadar bakma sözleşmesi iptal edilir, bakım borçlusuna devredilmiş olan taşınmazın tapusu iptal edilerek bakım alacaklısın adına tescil edilir.
YARGITAY KARARI: “Davacı, 10.09.2012 tarihinde evlendiği ikinci eşi olan davalının güvence verilmesini istemesi üzerine 677 ada 59 parselde bulunan mesken niteliğindeki 1 nolu ve dükkan niteliğindeki 9 nolu bağımsız bölümü 17.09.2012 tarihli ölünceye kadar bakma akti ile davalıya devrettiğini, bilahare 03.10.2012 tarihinde kendi lehine ipotek kurulduğunu, temlik işleminden sonra davalının kendisini rencide edici tutumlarda bulunması üzerine hem taşınmazlar üzerinde bulunan ipotek hakkını kullandığını hem de davalı aleyhine 01.11.2012 tarihinde Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) 2012/709 E. sayılı dosyası üzerinden boşanma davası açtığını, davalının evi terk ettiğini, sözleşmenin ifa edilemeyeceğini ileri sürerek sözleşmenin feshi ile tapu iptal-tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli taşınmazların davacı ile evlenirken onun iradesi ile kendisine temlik edildiğini, davacı tarafından müşterek haneden kovulduğunu, boşanma ve eldeki tapu iptal ve tescil davasının davacının çocuklarının baskısı sonucu açıldığını, birlikte yaşarken davacıya karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği gibi bundan sonra da davacıya bakmaya hazır olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, boşanma davasında Mahkemenin 2013/230 K. sayılı ilamı ile davalı kadının tam kusurlu kabul edilerek davanın kabulüne karar verildiği, davalı bakım borçlusunun yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi .. . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi, Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA…” T.C YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 7555 Karar: 2015 / 8215 Karar Tarihi: 03.06.2015
2-) Tarafların boşanmada eşit kusurlu olmaları halinde, ölünceye kadar bozma sözleşmesiyle devredilen tapunun iptal edilmemesi ve bakım alacaklısı lehine Türk Borçlar Kanunu’nun 617/son maddesi gereğince uygun bir irat bağlanması gerekir.
YARGITAY KARARI: “Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme Türk Borçlar Kanununun 611. maddesinde, ölünceye kadar bakma sözleşmesi bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme olarak tarif edilmiştir.
Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekirki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır.
Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları Türk Borçlar Kanununun 6l7. maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan herbirinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.
Öte yandan, Türk Borçlar Kanununun 617/son maddesi hükmüne göre; Hakim mukaveleyi feshedecek yerde, iki taraftan birinin talebi ile yahut re’sen artık birlikte yaşamalarına nihayet verip buna mukabil alacaklıya kaydı hayat ile bir irat tahsis edebilir.”
Uyuşmazlığın değinilen hüküm (TBK md 617/son) uyarınca çözüme bağlanması; bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanlarının ortadan kalktığı yada büyük ölçüde sınırlandığı haller için düşünülmelidir. Bunun yanısıra, takdir edilecek irat, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.
Somut olaya gelince; taraflar arasında görülen boşanma davası sonucunda Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/69 E – 2013/49 K sayılı kararıyla tarafların eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verildiği ve 14.04. 2014 tarihinde kesinleştiği, boşanma davasının açılmasından önce davacının evden ayrıldığı, o tarihten bu yana biraraya gelmedikleri, her iki tarafın geçinemedikleri, geçimsizlikte ve ayrı yaşamakta eşit kusurlu oldukları, bakım akdinin devam etmesinin çekilmez hale geldiği sabittir.
O halde, yukarıdaki ilke ve olgular benimsenmek suretiyle tapu iptal ve tescil isteminin reddine, davacı lehine uygun bir irat bağlanmasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
Bu durumda, hüküm altına alınacak iradın belirlenmesinde, bir yandan akte konu taşınmazın değer ve getireceği gelir, diğer yandan davalının bakım yükümlülüğünün karşılığı gözetilerek, akit taraflarının sosyal ve ekonomik durumlarının gözetilmesi ve hakkaniyet kurallarına uyulması zorunludur.
Öyle ise, mahkemece yapılacak iş, Türk Medeni Kanununun 4. ve Türk Borçlar Kanununun 114. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 51 ve 52. maddelerinin gözetilmesi suretiyle, iradın belirlenmesinden ibarettir.
Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteminin reddine, davacının asgari yaşam koşullarının sağlanması amacıyla yapılan bakım sözleşmesi için ne kadar gelire ihtiyaç olduğu, taşınmazın getireceği gelirin ne olduğu araştırılarak, tanık beyanları da değerlendirilerek yukarıdaki ilkelerde gözetilmek suretiyle yapılacak ayrıntılı araştırma sonucu makul seviyede irada hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi doğru değildir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 5871 Karar: 2015 / 6734 Karar Tarihi: 06.05.2015
3-) Boşanmada bakım alacaklısı kusurluysa, bakım borçlusuna devredilmiş olan tapu iptal edilmez (şartları varsa) bakım borçlusu lehinde kaydı hayat şartıyla irat belirlenir.
YARGITAY KARARI: Aşağıdaki emsal Yargıtay kararına konu olan olayda; taraflar boşanmışlar, ancak boşanmaya neden olan kusur bakım alacaklısındadır. Bu durumda Yargıtay'a göre bakım alacaklısı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası reddedilmeli, diğer anlatımla tapu tapuyu ölünceye kadar bakma sözleşmesi borçlusu üzerinde bırakmalı ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile taşınmazın durumunu dikkate alarak ve gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırarak bakım alacaklısı lehine kaydı hayat şartıyla bir irat belirlemelidir.
KARAR: “Davacı, eşi olan davalı ile ... tarihinde evlendiklerini ve maliki bulunduğu ... parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payını ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devrettiğini, aralarındaki geçimsizlik nedeniyle davalının müşterek haneyi terk ederek aleyhine nafaka davası açtığını, ... Aile Mahkemesinin 201/340 Esas, 2012/247 Karar sayılı kararı ile boşandıklarını, davalının kusurlu olduğunun saptandığını, üç yıldır ayrı yaşadıklarını, davalının bakım yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, boşanma davasını davacının açtığını ve kendisini müşterek haneden kovduğunu, bakım yükümlülüğünün yerine getirilmesine davacının engel olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
“…Gerçekten de; iddiaların ileri sürülüş biçimine, olayların akışına, tüm dosya içeriğine göre ölünceye kadar bakım akdinin sürdürülememesinin davalının değil; davacının kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır... Ne var ki; irat bağlanırken bakım alacaklısının geçimini temin edecek bakım borçlusunun ise ekonomik ve sosyal durumu ile bağdaşacak şekilde aylık irat belirlenmesi gerekirken yukarıda açıklanan ilkeler, sosyal ve ekonomik durumları araştırılmadan davalı lehine taktir edilen aylık nafaka miktarı tutarındaki iradın, ömür boyu, altı ayda bir ödenmesi yoluna gidilmesinin doğru olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve açıklamalar doğrultusunda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının zabıta aracılığıyla araştırılması, malvarlıklarının belirlenmesi, davalının belirli bir gelirinin olup olmadığı, dava konusu taşınmazlar dışında taşınmazı bulunup bulunmadığı, bağlanacak iradın sosyo ekonomik durumuna göre yeterli olup olmayacağının, gerekirse bilirkişi düşüncesine başvurularak saptanması ve sonuçta davacı yararına sosyo-ekonomik durumuna göre aylık irat bağlanması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2016/13279 Karar: 2019/5776 Karar Tarihi: 11.11.2019
4-) Bakım borçlusunun boşanmada bir kusuru yoksa tapu iptal edilmeyip bakım borçlusu üzerinde bırakılır, bakım alacaklısına muayyen bir irat bağlanır
YARGITAY KARARI: “Somut olaya gelince; tarafların 1967 tarihinde evlendikleri, davacının kayden maliki olduğu, 807 parseldeki 1/4 payı ile 1479 parseldeki 1/2 payını ölünceye kadar bakma akdi ile eşi olan davalıya 17.09.1997 tarihinde temlik ettiği, 2010 tarihinde davacı kocanın davalı kadın aleyhine şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açtığı, Ortaköy Aile Mahkemesinin 2010/343 Esas, 2012/247 Karar sayısı ile tarafların boşanmalarına ilişkin kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesince; "Evlilik birliğinin bozulmasının davacının tutum ve davranışlarından kaynaklandığı, davacı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine sürekli küfür ettiği, kadından kaynaklı boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığının kanıtlanamadığı, evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı, bu sonuca ulaşılmasının tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklandığı, davalıya atfı mümkün bir kusurun gerçekleşmediği, kişinin kendi kusuruna dayanarak dava açamayacağı" gerekçesiyle kararın bozulduğu, boşanma davası devam ederken müşterek haneden ayrılan davalı kadının Ortaköy Aile Mahkemesinde 2010/314 Esas sayılı nafaka davası açtığı, davanın yapılan yargılaması sonucunda bakım borçlusunun ayrı yaşama hakkının olduğu kanaatine varılarak lehine aylık 150.000,00 TL tedbir nafakasına hükmedildiği, davacının duruşmadaki beyanında; " ...ekonomik açıdan zor durumda olduğunu, banka kredi borcunu ödeyemediğini, davalıya bakım koşuluyla temlik ettiği taşınmazın geri iadesini istediğini" ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı; bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasıyla 807 parseldeki, 1/4 pay bakımından eldeki davayı açmıştır.
Gerçekten de; iddiaların ileri sürülüş biçimine, olayların akışına, tüm dosya içeriğine göre ölünceye kadar bakım akdinin sürdürülememesinin davalının değil; davacının kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim mahkemece de, bu olgu benimsenmek suretiyle tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, davacı yararına irat bağlanmasına karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ne var ki; irat bağlanırken bakım alacaklısının geçimini temin edecek bakım borçlusunun ise ekonomik ve sosyal durumu ile bağdaşacak şekilde aylık irat belirlenmesi gerekirken yukarıda açıklanan ilkeler, sosyal ve ekonomik durumları araştırılmadan davalı lehine taktir edilen aylık nafaka miktarı tutarındaki iradın, ömür boyu, altı ayda bir ödenmesi yoluna gidilmesinin doğru olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve açıklamalar doğrultusunda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının zabıta aracılığıyla araştırılması, malvarlıklarının belirlenmesi, davalının belirli bir gelirinin olup olmadığı, dava konusu taşınmazlar dışında taşınmazı bulunup bulunmadığı, bağlanacak iradın sosyo-ekonomik durumuna göre yeterli olup olmayacağının, gerekirse bilirkişi düşüncesine başvurularak saptanması ve sonuçta davacı yararına sosyo-ekonomik durumuna göre aylık irat bağlanması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 8582 Karar: 2015 / 8736 Karar Tarihi: 11.06.2015
5-) Vakıfla yapılan ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptali, davacı lehine muayyen bir irat bağlanması
YARGITAY KARARI: “Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali-tescil, alacak davası sonunda, yerel mahkeme asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen verilen karar davacılar ve davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Asıl dava tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava sözleşmenin feshi ve alacak isteklerine ilişkindir. Davacı, kısıtlı ... ait 2 sayılı parseldeki payın ölünceye kadar bakma akdi ile davalı vakfa temlik edildiğini, davalının edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, birleştirilen davada davacı, noterde düzenlenen taahhütname uyarınca davacı ...'in barınma ve bakımı için davalı vakfa ölünceye kadar bakım koşulu ile 60.000.-TL bağışlandığını, davalının edimlerini yerine getirmediğini ileri sürüp sözleşmenin feshi ve bağışlanan bedelin faizi ile birlikte iadesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, sözleşmeden kaynaklanan edimlerin eksiksiz yerine getirildiğini davacıların kendi kusurlu eylemleri sonucu bakım yurdundan ayrıldıklarını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davaların reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “... davacılar tarafından davalı vakfa temliklerin bakım koşulu ile yapıldığı sabittir. Öte yandan, dosyadaki bilgi, belge ve tanık beyanlarından, tarafların bir araya gelerek bakım borcunun kaldıkları bakım evinde yerine getirilemeyeceği, koşulun ifa edilememesinde de davalı vakfın kusurundan kaynaklanan bir durum olmadığı, sonucuna varılmış ise de davalı vakıf savunmasında başka yurtlarda davacılara bakmayı vaat ettiğini, bir kısım beyanlarda da davacıların bir süre başka yurtlarda kaldıklarının belirtildiği, ancak bu hususun yeterince araştırılmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, öncelikle davacılara başka yurtlarda bakım olanağı sağlanıp sağlanmadığının resmi belge ve evraklar ile belirlenmesi, davalı tarafa atfedilecek bir kusur bulunamaması durumunda, Bk. 517 maddesi gözetilerek yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacılara uygun bir iradın bağlanması suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir....” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda asıl dava yönünden kısıtlı ... için 28/09/2009 tarihinden 2013 yılı sonu itibariyle resmi makamlarca belirlenen asgari bakım bedeli toplamı 15.429,00 TL’nin devam edecek diğer yıllar için resmi makamlarca belirlenen asgari bakım bedelinin irat miktarı olarak belirlenmesine, birleştirilen dava yönünden ise müteveffa ... için 28/09/2009 tarihi ile ölüm tarihi olan 16.07.2012 tarihi arasında 6.876,00 TL’nin irat miktarı olarak belirlenmesine karar verilmiştir.
Dava konusu 2 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölüm davacı adına kayıtlı iken ölünceye kadar bakma akdiyle 27.12.2006 tarihinde davalı vakfa temlik edildiği, ayrıca noterde düzenlenen taahhütname uyarınca birleşen davanın davacısı ... için ölünceye kadar bakım koşulu ile davalı vakfa 60.000.-TL bağışlandığı, davacıların bakım borcunun davalı tarafından yerine getirilmediğini ileri sürerek eldeki davaları açtıkları anlaşılmaktadır.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davacı ... yönünden hükme yönelik davacılar ve davalının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine.
Davacı ... temyiz itirazlarına gelince;
Davacı ...’in davalı tarafın kusurundan kaynaklanan nedenlerle vakfa ait yurtlarda kalamadığı da dikkate alınarak, BK’nın 517/son ve TBK’nın 617/son hükmü gereğince uyuşmazlığın çözüme bağlanması, bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanlarının ortadan kalktığı ya da büyük ölçüde sınırlandığı gözetildiğinde, bakım alacaklısına aylık muayyen, belirlenecek bir miktar gelir bağlanması gerekir. Bunun yanı sıra, takdir edilecek irat, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.
Mahkemece, sözü edilen madde hükmü göz önünde tutularak irada hükmedilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Ne var ki; irat bağlanırken bakım alacaklısının geçimini temin edecek bakım borçlusunun ise ekonomik durumu ile bağdaşacak şekilde aylık muayyen bir irat belirlenmesi gerekirken yukarıda açıklanan ilkeler göz önüne alınmadan ve muayyen olmayan bir irat belirlenmesi yoluna gidilmesinin doğru olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve açıklamalar doğrultusunda davacı ... yararına sosyo-ekonomik durumuna göre aylık muayyen bir miktar irat bağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 1171 Karar: 2018 / 807 Karar Tarihi: 07.02.2018
6-) Bakım alacaklısına bırakılan malın değeri fazlaysa, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin muvazaalı olduğu ileri sürülebilir.
YARGITAY KARARI:: “Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; mirasbırakan O..Ö..'in sağlığında H.. k..de eşi ile birlikte oturduğu, davalı oğlu Davut ile torunu Nihat'ın ise Malatya'da oturdukları, son döneminde davalıların köye gelerek muris ile ilgilendikleri anlaşılmakta ise de; ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen taşınmazların toplam değeri 619.360,00 TL olarak belirlenmiş olup, bu durum devrin bakım borcunun karşılığını ve makul ölçüleri aşar miktarda olduğunu göstermektedir. Öte yandan, murisin daha önce de 29.01.1993 tarihli akitle 141 parsel sayılı taşınmazdaki 640/1156 payını ölünceye kadar bakma akti ile davalı Davut'a devrettiği sabittir. O halde, murisin daha azı ile ya da ilk yaptığı akit karşılığında kendisine baktırabilecekken ikinci kez ölünceye kadar bakma akti ile temlikte bulunduğu ve çok değerli olan iki taşınmazını devrettiği kuşkusuzdur. Tüm bu hususlar ile murisin davacı oğlu Ahmet ile arasının iyi olmadığı hususu bir arada değerlendirildiğinde, mirasbırakanın ikinci kez ölünceye kadar bakma akti ile yaptığı temlikte, gerçek irade ve amacının aslında bakım sözleşmesi yapmak olmayıp, diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davaların reddine karar verilmiş olması doğru değildir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 2040 Karar: 2015 / 609 Karar Tarihi: 19.01.2015
ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ ve MURİS MUVAZAASI ARASINDAKİ BAĞLANTI
Uygulamada, miras bırakanın bir kısım mirasçılarından mal kaçırarak diğer bir veya birden fazla mirasçısına devretmek için (muris muvazaası) kullanılan yöntemlerden birinin de ölünceye kadar bakma sözleşmesi olduğu görülmektedir.
Yargıtay’a göre, miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.[11]
YARGITAY KARARI: “…Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup TBK'nin 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (6098 Sayılı Türk Borçlar Yasasının 19. maddesi). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.” T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2016/11759 K. 2019/4621 T. 16.9.2019
YARGITAY KARARI:“Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumlarda saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmez. (818 S. K. m. 18)
Dava: Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle, duruşma günü olarak saptanan 15.1.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Bahattin Balıoğlu, avukat Burhan Arıkan ile temyiz edilen vs. vekili avukat Fikri Doğan geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, verilen kararın toplanan delillere ve dosya içeriğine uygun olduğu söylenemez. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 213. ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 /2 davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince, dava konusu 108 parsel sayılı 19.500 m2 miktarlı taşınmazın miras bırakan tarafından davalıya 3.6.1969 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile temlik edildiği, murisin 1320 doğumlu olup 14.1.2000 tarihinde murisin eşinin ise kendisinden evvel 28.11.1989 tarihinde öldükleri, murise davalı oğlunun baktığı, muris üzerinde 15 parsel sayılı 8050 m2 miktarlı kargir ev ve narenciye bahçesi niteliğindeki taşınmaz ile 322 parsel sayılı 36.185 m2 miktarlı narenciye bahçesinin bulunduğu, murisin sağlığında davalı aleyhine akde aykırılıktan bir dava da açmadığı anlaşılmaktadır. Belirlenen olgular ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal kaçırma değil, ölünceye kadar oğlu tarafından bakılmak amacıyla temlikte bulunduğu neticesine varılmaktadır.
Sonuç: Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA…” YARGITAY 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2001/13256 Karar No: 2002/176 Karar Tarihi: 15.01.2002
ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİNE İLİŞKİN YASAL HÜKÜMLER
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Yürürlük tarihi: 04/02/2011
İKİNCİ AYIRIM
Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 611- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır.
B. Şekli
MADDE 612- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz.
Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir.
C. Güvencesi
MADDE 613- Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir.
D. Konusu
MADDE 614- Bakım alacaklısı, sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu, almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür.
Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.
Kabul ettikleri kişilere ölünceye kadar bakma amacıyla kurulmuş olan kurumların bakım borcunun kapsamı ve ifası, kendilerince hazırlanarak yetkili makamların onayından geçen genel düzenlemelerle belirlenir. Bu düzenlemeler, sözleşmenin içeriğinden sayılır.
E. İptali ve tenkisi
MADDE 615- Bakım alacaklısı, ölünceye kadar bakma sözleşmesi yüzünden kanuna göre nafaka yükümlüsü olduğu kişilere karşı yükümlülüğünü yerine getirme imkânını kaybediyorsa, bundan yoksun kalanlar sözleşmenin iptalini isteyebilirler.
Hâkim, sözleşmenin iptali yerine, bakım borçlusunun ifa edeceği edimlerden mahsup edilmek üzere, bakım alacaklısının nafaka yükümlüsü olduğu kişilere nafaka ödemesine karar verebilir.
Mirasçıların tenkis ve alacaklıların iptal davası açma hakları saklıdır.
F. Sona ermesi
I. Önel verilerek fesih
MADDE 616- Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır.
Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.
II. Önel verilmeksizin fesih
MADDE 617- Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur.
Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.
III. Bakım borçlusunun ölümü
MADDE 618- Bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası hâlinde, iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini, bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir.
G. Devredilemezlik, iflas ve haciz hâlinde istem
MADDE 619- Bakım alacaklısı, hakkını başkasına devredemez.
Bakım borçlusunun iflası hâlinde bakım alacaklısı, borçlunun ödemekle yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anapara değerine eşit bir parayı, iflas masasına alacak kaydettirme hakkını elde eder.
Bakım alacaklısı, bu alacağını karşılamak üzere, üçüncü kişilerce borçluya karşı yürütülmekte olan hacze katılabilir.
[1] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 537 Karar: 2017 / 1520 Karar Tarihi: 28.03.2017
[2] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 537 Karar: 2017 / 1520 Karar Tarihi: 28.03.2017
[3] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2017/ 537 Karar: 2017 / 1520 Karar Tarihi: 28.03.2017
[4] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/5871 Karar: 2015/6734 Karar Tarihi: 06.05.2015
[5] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/5871 Karar: 2015/6734 Karar Tarihi: 06.05.2015
[6] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 5871 Karar: 2015 / 6734 Karar Tarihi: 06.05.2015
[7] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/5871 Karar: 2015/6734 Karar Tarihi: 06.05.2015
[8] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/7555 Karar: 2015/8215 Karar Tarihi: 03.06.2015
[9] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2016/13279 Karar: 2019/5776 Karar Tarihi: 11.11.2019
[10] YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2014/8582 Karar: 2015/8736 Karar Tarihi: 11.06.2015
[11] T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2016/11759 K. 2019/4621 T. 16.9.2019