top of page

ŞİRKETLER HUKUKU


ŞİRKET HİSSESİ DEVRİNDE MURİS MUVAZAASI - GENEL MUVAZAA (TBK m.19) - TENKİS

İLGİLİ MEVZUAT HÜKÜMLERİ

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu

Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler

MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

 

KONUYA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI

1-) YARGITAY KARARI – ÖZET: 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, bizzat mirasbırakanın üzerinde tapuda kayıtlı olan taşınmazların miras bırakan ya da vekili (temsilcisi) tarafından aslında bağış olduğu halde satış biçiminde temlik edilmesi durumunda uygulama olanağı bulur. Şirket hissesi devri, tapuda devir niteliğinde olmadığı için 01.04.1974 tarihli İBK uygulanmaz ancak şartları varsa TBK m.19’da yer alan muvazaa hükümleri uygulanır.

 “Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;1945 doğumlu mirasbırakan ...’ın 07.12.2006 tarihinde, eşi ...’nin ise 18.03.2005 tarihinde öldüğü, geriye davacı kızı ... ile davalı oğulları ... ve dava dışı kızı ...’nin kaldıkları, dava konusu şirket paylarını; ... Noterliğinin 21.11.2001 tarih ve 4937 yevmiye numaralı Limited Şirket Hisse Devir Senedi ile mirasbırakan ...’ın sahibi bulunduğu 600 paydan 240’ar payını davalılar ...’e, 120 payını ise davalı ...’ya, yine aynı tarihli ve 4938 yevmiye numaralı Limited Şirket Hisse Devir Senedi ile ise, muris ...’ın eşi ...’nin sahibi bulunduğu 280 paya isabet eden kısmını davalı ...’ya devrettiği, şirket ana sözleşmesine göre, kurucularının ...ve ... Ayan olduğu, toplam 30 milyar lira sermaye ile kurulduğu,15 milyar lirasının muris ... tarafından karşılandığı, geri kalan kısmın diğer ortaklarca ödendiği, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/65 D.iş sayılı dosyası ile muris ...’ın Gelir vergisi Kanunu 81/2.maddesi gereğince ... Vergi Dairesinde adına kayıtlı ... ünvanlı ferdi işletmesindeki özsermayesini kurulmakta olan ... Gıda Tarım Ürünleri Nakliye Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ünvalı şirkete devretmek istemesi nedeni ile ferdi işletmenin öz sermayesinin ve gerçek aktiflerin değerinin tespitini istediği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, bizzat mirasbırakanın üzerinde tapuda kayıtlı olan taşınmazların miras bırakan ya da vekili (temsilcisi) tarafından aslında bağış olduğu halde satış biçiminde temlik edilmesi durumunda uygulama olanağı bulur. İçtihadı birleştirme kararları kapsamları ile sınırlı gerekçeleri ile yol gösterici ve sonuçları ile bağlayıcı kararlar olduğundan tapuda yapılan temlikler dışındaki işlemler yönünden belirtilen içtihadı birleştirme kararı uygulanamaz.

Ancak, böyle hâllerde genel muvazaa hükümlerinin uygulanması gerekir. Gerçekten, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. maddesi hükmünde genel muvazaa düzenlenmiş olup, “…..tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü getirilmiştir.

Mirasçı sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmenin muvazaalı olarak yapıldığı iddiası her türlü delille kanıtlanabilir. Özellikle, resmi sicillere bağlı tutulan malların muvazaalı devrinde TBK'nın 19. maddesinin uygulanabileceği ve muvazaa iddiasının araştırılacağı yasal ve yargısal uygulama gereğidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2009 günlü ve 1999/4-286 esas, 1999/293 karar sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.

Somut olayda ise, yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Hâl böyle olunca, davanın konusunu oluşturan şirket hisselerinin devri yönünden TBK'nın 19. maddesi kapsamında değerlendirme yapılıp karar verilmesi gerekirken, muris muvazaası kapsamında değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 2408 Karar: 2017 / 6540 Karar Tarihi: 16.11.2017

2-) YARGITAY KARARI – ÖZET: Şirket hisse devrine ilişkin muris muvazaası taleplerinde 1974 tarihli İBK uygulanmaz ancak TBK m. 19 hükmü gereğince muvazaanın varlığı kabul edilebilir.  “Özellikle, resmi sicillere bağlı tutulan malların muvazaalı devrinde TBK'nin 19. maddesinin uygulanabileceği ve muvazaa iddiasının araştırılacağı yasal ve yargısal uygulama gereğidir.”

“Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1940 doğumlu mirasbırakan ...’in 23.12.2009 tarihinde ölümü üzerine dava dışı eşi ... ile ilk eşten olma çocukları davacı ..., davalı ..., dava dışı ... ve ...’in mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın 04.10.2007 tarihli noterde düzenlenen pay devir sözleşmeleri ile ... İmalat İnşaat Malz. Tic. Ltd. Şirketindeki 600 payını davalı gelini ...’ye, 1200 payını davalı oğlu ...’a satış yoluyla devrettiği, bozma sonrası alınan Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu raporuna göre, mirasbırakanın 04.10.2007 hisse devir tarihi itibariyle fiil ehliyetini haiz olduğunun belirlendiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın üzerinde tapuda kayıtlı olan taşınmazların miras bırakan ya da vekili (temsilcisi) tarafından aslında bağış olduğu halde satış biçiminde temlik edilmesi durumunda uygulama olanağı bulur. İçtihadı birleştirme kararları kapsamları ile sınırlı gerekçeleri ile yol gösterici ve sonuçları ile bağlayıcı kararlar olduğundan tapuda yapılan temlikler dışındaki işlemler yönünden belirtilen içtihadı birleştirme kararı uygulanamaz. Ancak, böyle hâllerde genel muvazaa hükümlerinin uygulanması gerekir. Gerçekten, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. maddesi hükmünde genel muvazaa düzenlenmiş olup, “…..tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü getirilmiştir. Mirasçı sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmenin muvazaalı olarak yapıldığı iddiası her türlü delille kanıtlanabilir.

Özellikle, resmi sicillere bağlı tutulan malların muvazaalı devrinde TBK'nin 19. maddesinin uygulanabileceği ve muvazaa iddiasının araştırılacağı yasal ve yargısal uygulama gereğidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2009 günlü ve 1999/4-286 esas, 1999/293 karar sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir. Öte yandan, bozmaya uyan mahkemenin bozma kararında belirtildiği şekilde işlem yapmak ve orada gösterilen doğrultuda hareket etmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumda bozmaya uyulmakla taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğacağından artık mahkemece bozma gereklerini yerine getirme zorunluluğu doğar.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2018/ 1458 Karar: 2020 / 6738 Karar Tarihi: 15.12.2020

 

3-) YARGITAY KARARI – ÖZET:  Şirket hissesinin muvazaalı devredildiği iddiası – Davacı, mirasın denkleştirilmesini istediğinden muris muvazaası yoluna gidilemez.

“Taraflar arasında görülen davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Dava, şirket payının terekeye iadesi isteğine ilişkindir.

Davacı, ortak mirasbırakan babalarının dava konusu ... A.Ş.’deki 159.724 payı temsil eden 37 adet pay senedini muvazaalı bir işlemle satış gibi göstererek davalı kızına herhangi bir bedel almaksızın bağışladığını ileri sürerek söz konusu 37 adet pay senedinin denkleştirme çerçevesinde miras bırakanın terekesine iade edilmesine; şayet bu talepleri yerinde görülmeyerek mirasbırakanın dava konusu ... A.Ş.’deki 159.724 payı temsil eden 37 adet pay senedini itibari değerleri karşılığında karma bağışlama sözleşmesi ile davalı kızına devrettiği kabul edilecek olursa, pay devir sözleşmesi çerçevesinde ödendiği iddia edilen toplam devir bedelinin kaç tane payın gerçek değerine denk geldiği hesaplanarak, devredilen 37 adet paydan, bulunan bu pay sayısı düşülerek geri kalan payların denkleştirme çerçevesinde miras bırakanın terekesine iade edilmesine karar verilmesi istemiştir.

Davalı, davaya konu pay senetlerinin bedellerinin karşılığını tamamen nakit olarak mirasbırakana ödediğini, ayrıca mirasbırakanın pay senetlerini miras payına mahsup edilmesi kaydı ile devir etmediğini belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, muris muvazaası çerçevesinde değerlendirme yapılarak pay devirlerinin muris muvazaası nedeniyle geçersiz olduğu gerekçe gösterilip davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, kişisel hakkın devri niteliğindeki şirket hisselerinin devrinde muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İBK′nın uygulama yeri bulunmadığı kuşkusuzdur.

Diğer taraftan, hâkim davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca, ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.

Somut olayda, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu′nun 669. v.d. maddelerinde düzenlenen ″mirasta denkleştirme″ hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın ″mirasta denkleştirme″ niteliğinde bulunduğu gözetilerek yargılama yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ile muris muvazaası çerçevesinde değerlendirme yapılarak hüküm kurulması isabetsizdir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 18552 Karar: 2020 / 6288 Karar Tarihi: 26.11.2020

4-) YARGITAY KARARI – ÖZET: Şirket hisse devri işlemine ilişkin olarak  muvazaa iddiası genel hükümlere göre incelenir.

“Her ne kadar taşınmazlarla ilgili muris muvazaasına ilişkin içtihadı birleştirme kararının dava konusu hisselerin menkul (taşınır) niteliği gözetildiğinde, işbu davada değerlendirilmesi mümkün değilse de, yukarıda da bahsedildiği üzere davacıların genel muvazaa nedenine ilişkin olarak bu yöndeki bir taleplerinin dinlenmesine engel bir hal bulunmamaktadır. Şu halde mahkemece, davacıların murisin muvazaalı işlemine ilişkin olarak ortaya koydukları delillerin bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde yanılgılı değerlendirmeyle bir karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.” YARGITAY 11.Hukuk Dairesi Esas: 2019/ 2603 Karar: 2020 / 588 Karar Tarihi: 21.01.2020

5-) YARGITAY KARARI – ÖZET:  Muvazaa iddiasına bağlı olarak şirket hissesinin iptali, bunun kabul edilmemesi halinde tenkis talebi

 “..Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK m.564). Mirasbırakanın TMK'nin 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.

Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK'nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK'nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.

Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.

Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinin başlık kısmında dava türünü "dava: tapu iptali ve tescil-şirket hisse iptali-tenkis" şeklinde belirtmiş olup, ön inceleme duruşmasında, dava dilekçesinin talep sonucu kısmına tenkis talebini yazmayı sehven unuttuklarını tenkis istemlerinin de bulunduğunu beyan ettiği, mahkemece uyuşmazlığın "muris muvazası nedeniyle tapu iptali tescil, şirket hissesinin iptali, olmadığı takdirde tenkis" istemine ilişkin olduğunun tespit edildiği ve ön inceleme duruşma tutanağının taraflarca imzalandığı anlaşılmakla, HMK.'nın 140/3. maddesinin son cümlesi gereğince tahkikatin bu tutanak esas alınarak yürütüleceği öngörülmekle davada terditli olarak tenkis talebinin de bulunduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan, içtihadı birleştirme kararları kapsamları ile sınırlı gerekçeleri ile yol gösterici ve sonuçları ile bağlayıcı kararlar olduğundan tapuda yapılan temlikler dışındaki işlemler yönünden belirtilen içtihadı birleştirme kararı uygulanamaz.

Ancak, eldeki davanın konusunu  oluşturan şirket hisselerinin devri yönünden, genel muvazaa hükümlerinin uygulanması gerekir. Gerçekten, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. maddesi hükmünde genel muvazaa düzenlenmiş olup, “…..tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü getirilmiştir. Mirasçı sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmenin muvazaalı olarak yapıldığı iddiası her türlü delille kanıtlanabilir. Özellikle, resmi sicillere bağlı tutulan malların muvazaalı devrinde TBK'nın 19. maddesinin uygulanabileceği ve muvazaa iddiasının araştırılacağı yasal ve yargısal uygulama gereğidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2009 günlü ve 1999/4-286 esas, 1999/293 karar sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 7654 Karar: 2019 / 5327 Karar Tarihi: 17.10.2019

 

6-) YARGITAY KARARI – ÖZET:  Şahsi hak niteliğinde olan kooperatif hissesinin devri işlemine karşı muvazaa iddiasını dinlenmez. Bu işlem tenkise tabi olabilir.

 

“Taraflar arasında görülen davada; ,

Davacı, mirasbırakanları...'un ... A.Ş deki paylarının bir kısmını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiğini, ... A.Ş.'nin aile şirketi olup tek mal varlığının ... ilçesinde bulunan... Otel olduğunu, mirasbırakanın otele ilişkin şirket hisselerini devir tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, temlik işleminin gerek bu bağlamda gerekse muris muvazaası sebebiyle geçersiz olduğunu ileri sürerek mirasbırakan...'un ... A.Ş.'deki hisselerini davalıya devir işleminin iptali ile miras payları oranında ...mirasçıları adına tesciline, davalının dava konusu hisseler vesilesiyle elde ettiği gelirin tespiti ile faiziyle birlikte miras payları oranında mirasçılara ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini öte yandan muris muvazaası iddiasının ise yersiz olduğunu, hisse devrinin TTK'deki düzenlemelere uygun olarak yapıldığını, satışın şekil şartlarına ve usulüne uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının şirket hisse devri sırasında şirket ortağı olduğu ve hisse devrinden haberdar bulunduğu, her ne kadar hisse temlikinin satış olduğu söylenmekte ise de; bağış olarak yapıldığının kabulü gerektiği, bağış olarak yapılan tasarrufun muvazaa sebebiyle iptalinin alacağın temliki hükümlerine göre yapılmış olması sebebiyle hükümsüz bulunmadığı, ancak mirasbırakanın ölümünden sonra tenkise tabi tutulabileceği, davanın mirasbırakanın ölümünden sonra bir yıllık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçeleri ile reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 29.01.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:


-KARAR-
 

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle söz konusu şirket payının davalı adına Şirket Yönetim Kurulu'nun 10.01.2005 tarih ve 08 sayılı kararı ile devredildiği göz önüne alındığında, kişisel hakkın temliki niteliği taşıyan kooperatif ve şirket hisselerinin devri işleminde 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın uygulama yerinin bulunmadığı, sözü edilen temliklerin koşullarının varlığı halinde tenkis hükümlerine tabi olacağı, davacının tenkis isteminde bulunmadığı gözetilerek yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına ve aşağıda yazılı 16.70.-TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 29.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 17034 Karar: 2019 / 553 Karar Tarihi: 29.01.2019

 

 

7- YARGITAY KARARI – ÖZET:  Araba devri muris muvazaasına konu olmaz.


“Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle; taşınır mallara ilişkin olarak 01.04.1974 tarih ½ Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı gibi dava konusu araçların mirasbırakan tarafından devredilmediği de nazara alındığında muris muvazaası ve genel muvazaa hükümleri bakımından iddianın yerinde olmadığı, tenkis isteği yönünden ise davacının 01.10.2012 tarihli ihtarname ile tenkis sebeplerini öğrendiği halde davayı 27.03.2014 tarihinde açtığı gözetildiğinde 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği görülmekle sonucu itibariyle bu gerekçeyle davanın reddi doğru olduğuna göre davacının değinilen yönlere ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.” YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 9884 Karar: 2019 / 5727 Karar Tarihi: 07.11.2019

bottom of page